Hacıbektaş Turistik Yerler
ÇİLEHANE
İlçe merkezinin 3 km. doğusunda meyilli bir tepededir. Çilehane, tepenin üzerinde giriş ve çıkışı bulunan küçük bir mağaradır. Hacı Bektaş Veli’nin bu mağarada zaman zaman halvete kaldığı söylenmektedir. Delikli taş da denilen Çilehane en çok ziyaret edilen yerlerdendir. Mağaraya girildiğinde, içeride yüksekçe bir yerde dışarı açılan, bir insanın zorlukla geçebileceği ufak bir delik vardır. Yaygın bir inanışa göre, günahı olan, zayıf dahi olsa bu delikten geçemez, delik onu sıkarmış. Bir adak adayınca serbest bırakırmış. Günahsız olanlar rahatça geçermiş.
Çilehane’nin yakınında, mitolojik yönden Hacı Bektaş Veli ile ilgisi olduğuna inanılan Minder Kaya ve Kulunç Kaya vardır. Mindere benzeyen bir kaya ve arka tarafında sırt dayamak için ikinci bir kayadan oluşan bu kayaya, Hacı Bektaş Veli’nin oturduğu söylenmektedir. Kulunç Kaya ise yine bu bölgede, hafif meyilli bir kayadır. Sırt ağrısına iyi geldiği söylenen ve sırt üstü yatarak aşağı doğru kayılan kaya cilalanmış gibi pırıl pırıl olmuştur. Çilehane’nin biraz aşağısında kesme taştan yapılmış, kemerli bir çeşme vardır. Çeşmenin 1559 ve 1908 tarihlerini taşıyan iki kitabesi vardır. Kitabelerden, çeşmenin Fevzi Baba zamanında Çakıranlı Kahraman tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bu çeşmenin suyunun şifalı olduğuna inanılmaktadır.
Çilehane tepesinde ayrıca, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Aşık Veysel heykelleri ile birlikte 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta, Madımak Otelinin yakılmasında hayatlarını kaybedenler anısına dikilmiş Ozanlar Anıtı vardır.
Ozanlar yolunun devamında Radyo Barış tarafından yaptırılan, 4 kişinin semah dönüşünü tasvir eden heykeller bulunmaktadır. Bu tepede, 17 Mayıs 2002 tarihinde kaybettiğimiz büyük ozan Aşık Mahzuni Şerif’in mezarı ve anıtı da bulunmaktadır.
BEŞTAŞLAR
İlçenin kuzeyinde, 5 km. uzaklıkta, Çivril köyü yakınlarında beş adet büyükçe taşın bulunduğu yerdir. Hacı Bektaş Veli hayatta iken,bu taşların konuştukları, yürüdükleri, şahitlik yaptıkları söylencesi anlatılagelmektedir. Vilayetname de aktarılan söylence şöyledir:
O zaman otlaktaki sığırlara, köyden her gün bir kişi nöbetle bakarmış. İdris Hoca’nın otlaktaki sığırlara bakma sırası geldiği bir gün önemli bir işi olmuş. Hacı Bektaş Veli hayvanlara bakma işini üstlenmiş. Hayvanlar otlayarak Mucur istikametine doğru yayılırlarken, İdris’in kardeşi Sarı, öküzleri getirip bunlara katmış. Hacı Bektaş Veli de “ben bunları görüp, gözetemem, bir zarar gelirse karışmam” demiş. Sarı dinlememiş, bırakmakta israr etmiş. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli, çevredeki beş tane büyük taşa hitaben “Siz tanık olun, Hacet vaktında şehadet edersiniz” demiş. Sarı’nın öküzlerini kurt parçalamış. İş Kadı’ya düşmüş. Hacı Bektaş Veli, beş tane şahidim var demiş. Onları otlak yerine götürüp, taşlara seslenince hepsi yuvarlana yuvarlana huzura gelmiş ve tanıklık etmişler.
DEDEBAĞI
Hacıbektaş İlçesi’nin kuzeyinde, ilçeye 3 km. uzaklıktadır. Dedebağı, Dergaha bağışlanmış bir yer olup, tekkelerin açık olduğu dönemde önemli ocaklardandı. Dedebağı içinde, Hacı Melek Baba ve Pehlivan Baba’nın mezarlarının bulunduğu küçük bir türbe vardır. Şeker Pınarı’da buradadır. Yeşillikler içindeki bu yer, bugün mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
BALIM EVİ (Kadıncık Ana Evi)
Karahöyük’ün eteğinde, tarihi Akpınar Çeşmesi’nin arkasında bulunan Balım Evi’ne Kadıncık Ana Evi’de denmektedir. İdris Hoca’nın evi olduğu ve Hacı Bektaş Veli’yi bu evde konuk ettiği bilinmektedir. Hacıbektaş’ın en eski yapılarından olan bu ev Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore ettirilmiştir.
Ev birbirine ekli üç odadan oluşmaktadır. Birinci oda tek kemerli olup, üç küçük penceresi vardır. Odanın sol tarafındaki eğri duvar, yıkılmak üzere iken Hacı Bektaş Veli’nin eli ile yıkılmasını engellediği rivayet edilen duvardır. Giriş kapısının karşısındaki sol köşede, Kadıncık Ana’nın içinde gizlendiği söylenen tandır yeri bulunmaktadır. İkinci ve üçüncü odalara ayrı kapılardan girilir. Üçüncü odanın tavanı kemerli olup, her iki odanın da aydınlatma pencereleri vardır.
AKPINAR
Balımevi’nin aşağısında, Karahöyük’e bakan tarafta, taştan yapılmış bir çeşmedir. Oluğun yukarısında 1187 (1773 M.) de Derviş İbrahim’in onarttığına dair yazı vardır.
KARAHÖYÜK
İlçenin kuzeyinde, üzerinde yer yer çam ağacı bulunan tepedir. Hacı Bektaş Veli’nin Horasan’dan Suluca Karahöyük’e Güvercin olarak indiği ve ilk müritleri ile toplantı yaptığı söylencesinde adı geçen yerdir. Prof. Dr. Kemal Balkan tarafından 1967 yılında başlatılan ve aralıklarla sürdürülen arkeolojik kazılarda Helenistik, Roma, Frig, Hitit ve Bronz çağlarına ait katmanlar tesbit edilmiştir. Bulunan eserler arasında her döneme ait seramikler çoğunluktadır. Bir çift Priapos heykelciği bulunmuş olması, burada güçlü bir Dionisos kültürünün varlığını düşündürmüştür.
HIRKADAĞI
Hacı Bektaş Veli’nin hırkasını yaktığı söylenen ve bu söylentiden adını almış olan dağ. Hacıbektaş’ın güney yönünde yaklaşık 15 km. uzaklıktadır. Volkanik olan Hırka Dağının yüksekliği 1670 metredir. Vilayetnamedeki söylenceye göre; Karahöyük’ün sert kışı ve soğuğundan şikayetlenen dervişler “Havası daha iyi yere gidelim” derler, Hacı Bektaş Veli, “Hakikate ulaşmak için, bu yerden daha yüce bir yer olsa idi orada otururdum.” der. Birgün halifeler ve dervişlerle hırka dağına gelir. Orada bulunan, ardıcın dibinde oturur. Odun toplanıp ateş yakılır. Alevler iyice yükselince Hacı Bektaş Veli ateşin etrafında kırk defa döner. Sonra, sırtındaki hırkayı çıkarıp ateşin üstüne bırakır. Hırkanın külünü alıp havaya savurur. Etrafındakilere “İşte bu kül zerrelerinin herbirinin düştüğü yerde bir ağaç bitsin ve bu kıyamete kadar devam etsin.” der.
ATKAYA
İlçenin güney tarafında büyükçe bir kaya parçasıdır. Hacı Bektaş Veli’nin, üzerine çıkıp, at gibi yürüttüğü söylenilen kayadır. Söylenceye göre; Akşehir’de oturan erlerden Seyyid Mahmud Hayrani’nin, bir arslana at gibi binmiş, eline de bir yılan alıp kamçı gibi kullanarak, üçyüz dervişi ile gelmekte olduğu Hacı Bektaş Veli’ye bildirilir. Hacı Bektaş Veli, bahse konu kayanın üzerine binerek, gelen erenleri karşılamaya gider. Hayrani Seyyid Mahmud, Hacı Bektaş Veli’yi bir kayaya binip kendilerini karşılamaya geldiğini görünce, ona büyük bir saygı duyar.
BEKTAŞ EFENDİ TÜRBESİ
Müze dışında ve 150 metre kadar güneyindedir. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Bektaş Efendi’nin Türbesi üzerindeki kitabeden 1603 yılında öldüğü anlaşılmaktadır.Türbe yapı itibari ile Balım Sultan Türbesine benzemektedir.Balım Sultan Türbesi’nde bulunan öndeki kemerli kısım bu türbede yoktur.